Yakın gelecekte, inşaat, tadilat ve dekorasyon başta olmak üzere tüm iş kollarında ehil usta sıkıntıları yaşanacak. Gerçek ve işinin ehli usta sayısı maalesef her geçen gün azalıyor. Bunun belli başlı sebeplerini, sürekli ustalarla çalışmak zorunda olan bizler çok iyi biliyoruz.
Çırak Olmayan Yerde Usta Yetişmez. Bu ne demek şimdi anlamadım dediğinizi duyar gibiyim. Eskiden sanat vardı, sanata değer vardı. Usta vardı, ustaya değer de vardı. Ustanın kalfaya, kalfanın çırağa sevgisi vardı. Çırağın kalfaya, kalfanın ustaya saygısı vardı. Çoğumuzun; ”ah o eski günler” dediğimiz ve iç çektiğimiz anlar olmuştur. Çırak ve usta dendiği zaman da biz inşaat, tadilat ve dekorasyoncular da sıklıkla aynı cümleyi tekrarlar dururuz. Ahh o eski günler.
İnşaatlarda, sanayilerde, atölyelerde ellerinde çay tepsisiyle koşuşturan çıraklar yok artık.
Babam, 30 yıl önce vefat ettiğinde 45 yıllık boya badana ustasıydı. Faik usta denildiği zaman herkes tanırdı. Kral boyacı derlerdi babama. Hele işten çıkıp, takım elbisesini giydikten sonra gravatı da taktığı zaman yakışıklı usta oluverirdi hemen. Ben çıraklıklarını yapardım ilkokula gittiğim yaşlarımda bazen. Oradan bilirim neyi nasıl yaptıklarını ustaların. Tertemiz giyinirlerdi. Ustalar kahvesinde buluştuklarında sohbetlerini dinlemeye doyum olmazdı. Babam benide götürürdü bazen. Yaptıkları işleri, ev sahiplerini, işin zorluklarını, komik anlarını veya nasıl yaptıklarını uzun uzun konuşurlardı aralarında. Gülerlerdi durmadan, kahkaha atarlardı. Çayı kim ısmarlayacak diye kimse kimsenin gözünün içine bakmazdı mesela. Samimiyet vardı, saygı vardı, dostluk vardı.
Çırak Olmayan Yerde Usta Yetişmez
Sonra Faik usta ben 13 yaşımdayken aniden vefat etti. Kimse inanamadı öldüğüne. Bende 30 yıldır halâ inanıyor değilim ya. Biliyordur o, çırağının ustasını çok özlediğini. Gelir o gelir. Neyse…
Şimdiki yeni yetmelerin duyunca güldükleri, ”hadi canım sende” dedikleri tekniklerle boya hazırlar ve yaparlardı. Babamın kalın bir ajandası vardı. Vefat ettikten bir süre sonra aldım ve karıştırmaya başladım yapraklarını. O zamanlar şimdi ki gibi hazır renk boyalar yoktu ki. Ustalar her rengi ayrı ayrı tecrübeleriyle yaparlardı. Ustalık oydu mesela. Ajandasının bir yaprağında rose rengini yazmış Faik ustam. Bira kapağıyla sarıyı, rakı kapağıyla kırmızıyı 5 kilo beyazın içine koy ve 3 dakika karıştır ve beklet. 20 dakika sonra 3 dakika sonra daha karıştır. Bu şekilde rose rengini elde ederlermiş. Benzer şekilde lila, turuncu, çingene pembesi, krem gibi bir sürü rengin ayrı ayrı garip tarifleri yazılıydı ajanasında. Şimdi gidiyorsun nabura, söylüyorsun rengi, hoop iki dakikada bilgisayar yapıyor ve eline veriyor.
Faik usta zamanında rulo yoktu meselâ. Büyük 4 numara ve büyüğü boya fırçaları ile bütün duvarları boyarlardı. Sür babam sür. Ne ek yaptırırlardı nede damlama. Pırıl pırıl çıkardı tüm duvarlar. Tavanları eskiden İzmir fırçası dedikleri badana fırçaları ile yaparlardı. Birde üzerilerinde boncuklar asılıydı izmir fırçalarının. Tavanda gidip gelirken şıkır şıkır müzik çaldırırlardı. Yerlere mi? Tek damla boya düşmezlerdi asla. Koca koca kestirme yaparlardı tavan diplerine. Jilet gibi dümdüz ve hatasız olurdu. İp gibi… O zamanlar şimdiki plastik boyalar, saten su bazlı boyalar falan yoktu. Badana vardı, kireç vardı. Taş kireci suda eritip pompayla veya takoz fırçayla sürerlerdi. Az pompaya basmadım ben 🙂 Kollarım kopardı akşam ağrıdan. Ama iyi kas yapardım. 🙂 Sentetik yağlı boyaları duvarlara fırçayla sürerlerdi durmadan. Bir dairenin boyanması günler sürerdi. O sentetik tinerin yaydığı koku sarhoş edip, gözlerimizden yaş akıtırdı. Günümüzde su bazlı boyalar var. Kokusu yok, sarhoşluğu yok, gözyaşı yok. Badana gibi göz yakması yok, el yakması yok. Badananın dibindeki tortuyla alçı çekerlerdi duvarlara. Küçük alçı kürekleri üzerinde küçük spatulalarla az az alçı yaparlardı. Donmadan hemen sürmek zorunda oldukları için hızlı hareket ederlerdi. Bir dairenin komple alçısı 20 gün sürerdi en az iki usta iki çırakla. Günümüzde en fazla 2 günde alçı tamamdır. Donmaz etmez, sür babam sür, oyna babam oyna, ohh ne güzel. 🙂 Bilende sürüyor, bilmeyende. Faik ustalar kapı boyarken veya verniklerken, malzemenin içine bira katarlardı. Onunla kapılara güzel güzel desenler verirlerdi. Deniz dalgası, kereste budağı şekilleri falan. Rengi açıp koyulaştırırlardı. Sütle de boyayı yumuşatırlardı. Kaplama macunu çekerlerdi kapı ve pencerelere. Zımpara bile yapmazdık biz. Pırıl pırıl çıkardı yeniymiş gibi. Şimdiki yeni yetme ustalara bunları anlattığımızda, şaşkın şaşkın dinliyorlar ve anlamaya çalışıyorlar. Faik ustalar, kaletarsit malasının tırtıklı tarafını kesmişlerdi bir defasında. Onunla alçıyı daha hızlı çekmek istediler. Aradan belli bir zman sonra o malzeme hırdavatçılarda satılmaya başlamıştı. Ben çok şaşırmıştım. Acama babamlardan gördüler ki. 🙂
Çırak Yok Artık. Faik Ustalarda Yetişmeyecek.
Ustalar çıraksız çalışıyor günümüzde. Sistem bunu gerektiriyor maalesef. 4+4+4 zorunlu eğitim gereği çocuklar mecburen okula gitmek zorundalar. Okuldan çıkınca yaş oluyor 18-19. O yaştaki bir insana çıraklık yapacaksın da diyemiyorsun doğal olarak. Zaten o da okul yüzü görüp yaşı ilerlediği için pek yapacak gibi durmuyor. Okulda başarısız oldu, meslek öğrenmek için yaşıda geçti. Ne olacak şimdi? Çalışma hayatını da bilmiyor ki garibim. Tembelliğe de alıştı… Zaten piyasada iş te yok… Hayda… Kimse kız vermezki evlenmek istese, iş yok, güç yok 🙂 Şaka bir tarafa çağdaşlık adına güzel, ustalık adına kötü bir durum. Çıraksız bir sanatın geleceği olamaz. Yakın gelecekte, gerçek usta bulamayacağız. Usta tokatı yemeyen, sanatın çilesini çekmeyen, o işte ezilmeyen ve o tozu yutmayan hiç kimse ustayım diyemez. Teknoloji odaklı malzemeleri uygulamayı ve kullanmayı bilen beyinden ibarettir hepsi bu. Beyin ustadır, beden değil. Oysa uzuvlar ve beden ustalığın %50 sidir. Kalan %50 beyin ve pratikliktir. En fazla %50 ustalarla kaynayacak piyasa yakında. Bir taraf her zaman %50 eksik kalacak.
Çırak Bulamayan Ustalar Suriye’lilere Yöneldi
İnsan ayırımı yapmıyoruz elbette. Allah herkesin rızkını ayrı ayrı veriyor hamdolsun. Günümüzde çırak sıkıntısı yaşayan ustalar, Suriye’leri yanlarında çalıştırmak zorunda kalıyor. İş yaparken mutlaka bir yardımcıya ihtiyaç duyulduğu zamanlarda her çareye başvuruluyor. Hiç kimse dilini, huyunu suyunu bilmediği bir yabancıya, çıraklık yaptırmak istemez. Fakat mecburiyet karşısında kalan ustalar, böyle çarelere başvurabiliyor. Sanata ve ustaya değerin zaten çok az kaldığı bu zamanda, zaten haklarını çok az alabilen ustalar mecburen ucuz çalışan Suriye’lere yöneliyor. Onlara da saygımız sonsuz.
Çkirdekten Yetişme Usta Yok Artık
Çekirdekten yetişme ustalarımız artık yaşlandı. Son nesil bence onlar günümüzde. Çalışmıyorlar. Yavaş yavaş yeni nesil ustalar ve ustacıklar piyasaları doldurmaya başladılar. Örneğin alçı kartonpiyer yapan ustalar, kapı kemerleri yapanlar, cami süslemeleri, minareler, alçıcılar, boyacılar, mobilya ustaları, duvarcılar, taşçılar, fayansçılar… İnşaatçı olduğumuz için konuya hep inşaat açısınan bakıyorum. Tadilat ve dekorasyon açısınan bakıyorum. Diğer çalışma alanlarında da aynı problemin var olduğunu da biliyorum. Çırak Olmayan Yerde Usta Yetişmez diyorum tekrar. Ustasız da sanat olmaz, yaratıcılık olmaz, eser olmaz.
Anlatmaya çalıştığım Çırak Olmayan Yerde Usta Yetişmez konusu, bizlerin aslında kanayan yarası. Dilim döndüğünce bu yaramızı anlatmaya çalıştım. Günümüz sistemi bunu gerektiriyor. Tabi ki saygı duyuyoruz ve sonuna kadar katılıyorum. Fakat birde madayonun diğer tarafına bakmak istedim. Usta çırak tarafına. İşte işin çırak boyutu biraz can yakıyor. Hem sanat yönünden, hem usta yönünden, hemde çırakların kendi yönünden. Okuduğunuz için teşekkür ederim.
Şu sayfalarımızı da mutlaka ziyaret edin
İLGİLİ BAŞLIKLAR: çırak yok, usta yetiştirmek, çırak yok usta yok, çırak nasıl yetişir, usta nasıl olunur, usta çırak meselesi,