Dekorasyona Farklı Bir Bakış Açısı

Dekorasyonu çok farklı bir bakış açısı ile yorumlamaya çalışacağım. Yapmış olduğum araştırmalarda, şimdiye kadar hiç bir kaynakta dekorasyon konusu, böyle bir bakış açısı ile ele alınmamış. Ben konuyu biraz daha genişletmek istiyorum. O kadar geniş ki, Evren boyutunda.

Evren ve bilim, çoğu insanın ilgilendiği ve merak ettiği konuların başında gelmektedir. Hem dekorasyon hususlarına, hemde evren ve bilim konularına ilgi duyan okuyucularla bazı bilgileri paylaşmak istedim. Bu makalemi yazarken, kendim de bilim ve dekorasyon konuları hakkında yeni fikirler edindim. Sizlerinde, benimle birlikte farklı bilgilere ulaşacağınızı düşünüyorum.

Evrenimiz, parıldayan sayısız yıldızlarıyla canlıdır. Ama Dünya’nın koruyucu atmosferinin altındaki görüşümüz, bizi evrendeki gerçek tehlikelerden korur. Her bir yıldız, eninde sonunda ölecektir. Her biri bulunduğu galaksiye ölümcül radyasyon, madde ve elementler saçacaktır.

Dramatik doğum anında olduğu gibi yıldızlar, ölüm anında da etrafına korku ve kaos yaşatacaktır. Bir çok şeyi var ettiği gibi yok edecektir.
Bir yıldız, nebulaların (bulutsuların) yoğun bölgelerinde oluşur ve parlamaya başlar. Nebulalar, adeta birer yıldız fabrikasıdır. Günümüz teknolijisi yüksek çözünürlüklü teleskoplarla, yeni yıldız oluşumları gözlemlenmekte ve kayda alınmaktadır. Yıldızlar sürekli patlayarak yok oluyor, nebulalarda yeni yıldızlar sürekli olarak varolmaya devam ediyor. Bu hareketlilik, bu yaradılış adeta evrenin kalp atışları gibi.

Dekorasyonda kullandığımız, gördüğümüz ve dokunduğumuz herşey, birer yıldız tozudur. Hepimiz aslında birer yıldız çocuğuyuz. Bu bilinçle dekorasyon yaptığımızda, en büyük yıldızlardan gelen ve zor üretilen maddeleri seçmek istiyorum ben. Örneğin altından bir evim olsun. 🙂 Nötron yıldızları. Evrenin en yok edici yıldızı. Onun tozundan bir odam olsun. Bu çok çılgın 🙂

Bir Yıldız Doğuyor

Yıldız oluşumunu tetikleyen sebep kütle çekimidir. Evrenin ilk oluşumundan sonra saf enerji belirli şartlar sonrası kütle kazanmış ve maddeye dönüşmüştür (E=MC2). Bulutsular, evrende en fazla bulunan Hidrojen atomundan oluşur. O kadar yoğundurlar ki, kendi kütle çekimleri altında ezilerek bir spiral çember şeklinde hızla hareket etmeye başlarlar. Yoğun gaz atomları birleşmeye başlamıştır. Giderek yoğun ve büyük kütleler oluşmaya başlarlar. Küçük maddeler büyük maddelere merkezi kütle çekimi kanunu ile çekilmektedir. Işık hızında birleşme katlanarak daha hızlı bir şekilde gerçekleşmeye başlar. Merkezi kütle çekimi bu birleşme sırasında o kadar ısınır ki milyonlarca dereceye kadar ulaşır. Bu ısı ve kütle çekimi çekirdeğe o kadar hızlı bir ivme kazandırır ki kendi ekseni etrafında çekirdek ışık hızına yakın bir hızda dönmeye başlar. Çekirdek döndükçe etrafındaki gazlarda ısınır.

Belli bir kütleye ulaşan çekirdek, nükleer reaksiyonu başlatır. Bu bir yıldızın doğum anıdır. Yıldızın oluşmaya başlayıp, kendi sistemini oluşturduğu anlarda yaşananlar ise tam bir kaos ortamıdır. Işık hızına yakın bir ivmeyle dönen ön yıldız çekirdeği, etrafındaki gazları ısıtarak uzaklaştırmaya başlar. Uzaklaşan gazlar soğuyarak, kendi içlerinde kütle çekimi ile birleşmeye başlarlar. Birleşen bu kütleler ise daha büyük yeni kütlelerle birleşirler. Buda yeni gezegenlerin ilk doğum anlarıdır. Yıkım senaryoları gibi görünen ilk yıldız sistemi oluşumları, belkide yeni yaşamlara yeni kapılar açan kozmik olaylar bütünüdür.

Elementler Doğuyor

Süper kütleli yıldızlarda üst üste nükleer reaksiyonlar yaşanır. Bunlarda kendi içlerinde ayrı ayrı iç nükleer reaksiyonlarına maruz kalırlar. Bu fizik kurallarını alt üst eden ve insan algılarını zorlayan fiziksel olaylar bütünüdür. Bu iç içe reaksiyonlar esnasında, helyum atomlarının füzyonu ile daha ağır olan karbon, karbon atomlarının füzyonu ile oksijen, oksijen atomlarının füzyonu ile neon, neon atomlarının füzyonu ile magnezyum, magnezyum atomlarının füzyonu ile silikon, silikon atomlarının füzyonu ile demir oluşur ve süreç demir ile son bulur. Güneşin çekirdeğinde her saniye 600 milyon ton hidrojen helyuma çevriliyor. Reaksiyonlar iç içe katmanlar şeklinde gerçekleşir. En son yıldız çekireğinde demir elementi üretilir ve bu yıldızın sonunu getirecek olan elementtir. Yıldız, çekirdeğinde demir üreterek kendi sonunu hazırlar. Çünkü, demir yıldızın tüm saf enerjisini merkezine çekerek yok etmektedir. Enerjisi sürekli olarak azalan yıldız, artık hidrojeni yakarak helyuma çeviremez ve enerjisi yok olmaya başlar. Dışa patlamalara sebep olan nükleer reaksiyonunu her geçen an daha az gerçekleştirmeye başlar. Öte yandan merkezi kütle çekimi bu patlamaları tutarak uzaya savrulmasına engel olmaktadır. Bu kütle çekimi ile füzyon reaksiyonu patlamaları arasındaki savaş sona yaklaşmaktadır. Enerjisi azalan yıldızın iç savaşını Kütle Çekimi kazanır. Yıldız, saniyenin trilyonda biri bir hızda merkezine doğru çekilir. Savaşı kütle çekimi kazanır.

Yıldızın kütlesine bağlı olarak, kütle çekimi belli bir orana ulaştığında ise yıldız patlaması yaşanır. Bu yıldız patlamasının adına ‘Süpernova’ denir. Süpernovalar Güneşimizden 8 kat ve fazlası kütleye sahip yıldızlarda gerçekleşir. Bu patlama sonrası oluşan kalıntıya beyaz cüce denir. Süper kütleli (Güneşten 1 milyon kat ve fazlası) kat daha büyük yıldız patlamalarına ise ‘Hipernova’ denir. Hipernova sonrası oluşan fizik ötesi kalıntıya Karadelik ismi verilir. Bu oluşum, fizik ötesi ve insan algılarını aşan bir fenomendir. Karadeliklerin gerçekte nasıl oluştuklarına dair bir çok farklı teori bulunmaktadır. Kabul gören teori budur. Fakat, benim kendimce çok daha farklı bir teorim var. Onuda bir başka makalemde açıklayacağım.

Aklınıza gelen ilk soru şu değil mi? Dekorasyonla bu anlattıklarının ne ilgisi var?

Süpernova ve hipernovaları kısaca anlatmaya çalıştım. Çünkü dekorasyon uygulamalarında ve malzeme üretimlerinde kullandığımız bir çok maddenin geldiği yer yıldızlardır. Büyük yıldız patlamaları sonrası uzaya savrulan materyaller ve elementler, seyahatleri sırasında Dünyamıza çarparak düşmüşlerdir. Örneğin silikonlu boya şu sıralar çok rağbet gören bir boya badana malzemesidir. Peki ama bu silikon gerçekte nedir? Veya iç ve dış dekorasyonda bir çok yerde kullandığımız, hayatımızın her alanında vazgeçilmez olan demir? Demir nasıl oluşur ve nereden geldi? Demiri dünya üretecek güçte ve kütlede değildir. Kuvvetle ihtimal kabul gören teori, demirin astreoidlerle dünyaya geldiğidir. Altın ve gümüş ise, daha büyük kütleli yıldız patlamaları sonrası oluşan kalıntıların birleşmeleri sonucu oluştukları yeni bilimsel keşiflerdendir. İki nötron yıldızının birleşmesi sonucu ortaya çıkan evrendeki en büyük ikinci patlama sonrası uzaya savrulan materyaller arasındadır. Aslında dokunduğumuz herşey birer uzaylı 🙂 Bakır? Gümüş? Veya diğer elementeler? Elimizi dokunduğumuz her şey, hatta bizleri oluşturan elementler bile yıldız patlamalarından dünyamıza gelmişlerdir. Bindiğimiz arabanın her bir maddesi yıldızlardan gelen maddelerdir. Hiç birisi dünyaya ait değildir. Demir, alüminyum, plastik, silikon, bakır… Bu çok garip değil mi? 🙂

Peki ya renkler? Renklerin gözümüze gelene kadar ki o çileli ve uzun yolculuğunu biliyor musunuz?

Işık fotonları ısı ile oluşurlar. Örneğin, ev dekorasyonu için duvarları yeşile boyattığımızı düşünelim. Bu yeşil rengi görmemizi sağlayan fotonlar, yıldız çekirdeğinden gelmektedir. Çekirdekte gama ışınları olarak oluşurlar, yıldız çekirdeğinden yıldız kabuğuna ulaşana kadar enerjilerini tüketip X ışınına dönüşürler. Sonrasında daha da enerji kaybederek yıldızdan kaçarken birer foton halini alırlar. Işığın çekirdekten çıkıp, yıldızından kaçtığı ana kadar geçen zaman dilimi milyonlarca yıldır. Yıldızından kaçan ışık fotonu, uzayda düz ve ışık hızında hiç durmadan yolculuk eder. Bir başka makale konusu olan uzay zaman bükülmesi olan yerlerde biraz bükülebilirler fakat, sonuç itibari ile düz olarak sonsuza kadar ışık hızında seyahat ederler. Maddeye çarptıklarında seyahatleri son bulur. O sebeple gündüz dediğimiz aydınlığı yaşıyoruz. Renklerde, ışığın gözümüzde farklı frekanslarda yansımasıdır. Aslında tüm renkler beyazdır. Madde ile etkileşime girdiklerinde değişirler. Bu değişimleri gözümüz farklı farklı renkler olarak görür ve beyine iletir. Etrafımızdaki renklerin de oluşumu bu şekildedir.

Dekorasyona Farklı Bir Bakış Açısı

Farklı ve çılgın bir şekilde konuyu ele aldım. Koltuk nasıl döşenir, perde nasıl seçilir, dekorasyon hataları ve benzeri konulardan sıkıldım. 🙂 Bu tür makale yazmak istedim çünkü sıradan olsun istemedim bu yazımın. Aslında dekorasyon dahil, hayatımızın tüm alanlarında bu makalemin önemi büyük. Kesinlikle bilmemiz gerekenler arasında. Bilsek ne olur ki? diyenlerde olabilir ki onlar da haklıdırlar. Ama yinede bilgi sahibi olmak ta gerekli bu gibi konularda diye düşündüm.

Şu sayfalarımızı da mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ediyoruz;

İLGİLİ BAŞLIKLAR: Bilim ve dekorason,bilimsel konularla dekorasyon,çılgın dekorasyon fikirleri,dekorasyon malzemeleri nedir,